28 Aralık 2009 Pazartesi

Saat saçma yarısı olmuş..

Geçen gün Ankara'daydım, yarın Bakırköy Acıbadem'de, sonraki gün kimbilir nerde.. Gözümde uyku, elimde direksiyon, aklımda biraz sen biraz ben. Evet, çok tehlikeliyim.. Gecelere çarparak ilerliyorum yolda, farlarım sönük.. Ayaklarım, kırık dökük.. Yakıtım bitene kadar..

Yorgun argın

Çok yorgunum. Ankara ziyaretleri iyi gelse de motivasyon kaybımı ve yorgunluğumu geçirmedi.

Yeni bir hafta bekliyor, bir çok şey var yapmam gereken.. Beni "push etmek"ten başka bir işe yaramıyorlar ama..

Kısa bir tatil iyi gelecek. Şehirdışı lazım..

Neresi? Bilmiyorum..

27 Aralık 2009 Pazar

Ne

Ne verirsen onu alırsın..
Ne verdiysem onu alırım..

21 Aralık 2009 Pazartesi

Paulo Coelho

Ne demiş üstad..

"You can have anything, but you can't have everything!.."

20 Aralık 2009 Pazar

Fading Into Black

İnanmak ve güvenmek, cehennemde yürüyebilmek gibidir.. Getirdiğim ateşte yaktın bizi sen, iyi bilirsin..

From motorize to mobilize

Mobilize bir hayatı seçtim motorize ruhlara inat..

Hangi şehirdeyim, ne önemi var?..

Hangi şehirde "yok"um, ne eksiği var?..

EKSİlmeyen ARTIklar ve artmayan eksiler..

Sen konuş, ben açayım. Sen oku, ben susayım..

17 Aralık 2009 Perşembe

Eyvallah

"Yor" dan "Yorul" u türettim bugece.. Güle güle kullan..

S-arm-al

Sana yazıp kendime gönderdiğim mektuplarla doldu çöpüm. Ben çöpüm, sen mektup.. Ben doluyorum, sen postacının elinde pullu oyuncak..

16 Aralık 2009 Çarşamba

Sızı

Kelimeler var, kendime zannediyorum.
Ağzım acıkıyor bazen; söylesem doyarım zannediyorum, söyleyemiyorum. Ama sen doyuyorsun..
Dinliyorsun beni, biliyorum. Ama hiç "Gel!" demiyorsun..
Söyleniyorsun, dinleniyorsun, ama ne kadar görülüyorsun; hiç bilmiyorsun..

Kendi içinde bir sarmala dönüştü virajların dışına kaçışlarım. Firariyim yollardan, "sabit"e dönüştü yanışlarım..


Başlığı sahiplenme; içinde harfleri yok isminin..

15 Aralık 2009 Salı

İtiraf

Yorulursam gözlerim görmez sanıyorum ya, galiba yorulmadan da beynim görmüyor..

Eşşek

Eşşek gibi hastayım. Bir de üstüne eşşek gibi işim var.. Bu karmaşa içinde yaptığım eşşekliklerden hiiç bahsetmiyorum zaten.. Uyku yok rahat yok durmak yok dinlenmek yok dinlemek yok..

Umarım kısa sürer..

13 Aralık 2009 Pazar

Perde-Siz

Masal gibi bir hayat için yalanları yaşamak gerekiyormuş. Eeee anlatılacak bir hikaye olmamı kimse kabul etmedi, şimdi masalımı izliyorlar..

Tadını çıkartın, oyun tek perde..

Yor-uM-SuS

7 Aralık 2009 Pazartesi

Çemkirmek!

Yok, bunu yazmam gerek!

Beni aptal sanacak kadar aptal olmayan insanlar istiyorum çevremde..

Tek seferde anladığımı tek seferde anlayabilecek insanlar..

Onların anladığımı anlamadıklarını anladığımı, anlamadım sanıp tekrarlamalarından nefret ettiğimi anlamalarını, kısacası ANLAMALARINI istiyorum..

Bu kadar değil tabi..

Artık;

hiç bir zaman bırakıldığım yerde kalmadığımı,
yapılanları unutmadığımı,
haklı çıkmaktan yorulduğumu,
zamanın getirdiklerini alıp götürdüklerinin üstüne sıva çekmediğimi,
görmem için bakmama gerek olmadığını,
herkesten, herşeyden vazgeçebileceğimi,
algılarımı salgılarımın yönetmediğini,
cama baktığımda sadece camı gördüğümü anlamanızı istiyorum.

Anlayın.

Anla.



Çünkü ben artık her bi boku anladım.

3 Aralık 2009 Perşembe

Arama

Dur tahmin edeyim:

Bakıp durmalar faydasız di mi?
Söyleyemediklerin batınca onları ufacık bir kutunun içine yazıyorsundur kesin..
Özleyip özleyip dışarı atıyorsundur kendini..
Sıkıntı veren hisler yerine öfkelenmeyi tercih ediyorsun di mi?
Anlamaya çalışıyorsun ama anlamıyorsun; "Neden"..
İyi giden herşeye rağmen en gizli yerlerde bir "Keşke"n de vardır..

Ve yazamayacaklarım..

Buralarda gözlerimle değil, aklımla görüyorum ben seni oralarda. Bu yüzden oralarda gözlerinle gördüklerini buralardaki bana aklınla anlatmaya çalışma..

Arama.

Memories #bilmemkaç

2 Aralık 2009 Çarşamba

Peri'yle Ecem'in yediği mim efendim.

Ulan bu bana yapılır mı!? Ne işim olur mimle kimle.. Biri Peri'ye "Elim sende" demiş. Bizimki ebe olunca da tutmuş beni Ecem'i bilmem bikaç kişiyi daha çekmiş bataklığına.. Gazı alan Ecem de tutmuş gene benle onu bunu mimlemiş falan filan.. Dönüp dolaşıp dürten bir lanet gibi.. Günahımı ödiyim de kurtulayım, borçlanmıştım zaten..

Neyse, başlayayım..

...Blog'una neden bu adı verdin?

Ne bileyim lan.. Açık değil mi sanki biraz..

...Blog yazarken star tribiyle istediğin, olmazsa olmaz dediğin şeyler var mı?

Aaaaa olmaz olur mu hiiiççç!.. Kremşantiye bandırılmış çilekler mi demezsin.. Sırtımı kaşıyan fıstıklar mı.. Bir de yazarken ayaklarım 37 derece suyla köpüksüz yıkanıyor olmalı.. Perdeler çekilmiş olmalı (yazarken nasıl bir ruh haline bürüneceğim belli olmaz, belki yazımın şehvetine kapılırım felan maaazallah..). Biri de sol arka çaprazımda çello çalmazsa aklım blog yazmaya çelinmez bilesiniz..

...En son satın aldığın garip şey?


Ressam olmaya çalışan çaylaklarım tahta adamları var ya.. Onlardan aldım.. Biraz yaratıcılıkla bayaa garip olabiliyor..

...Şeker gibi olduğun anlar?

Yok öyle bir zaman dilimi.. Yalanmaya müsait olmayan bir yapım var..

...Arkadaşım artık sormayın şunları dediğin şeyler?

Cümleyi aynen yazıyorum.. "Aaaa genetikçi misiğn ciddeeeeeğnnn?"

...Seksin sendeki rengi?

Renk menk yok.. Transparan.. Baktın mı içini dışını arkasını markasını görceksin..

Sıradaki!..

...Aynaya bakınca gördüğün?

Uyandığına pişman iki göz..

...Kendini okutan blog dediğin?

Küfürlü blog seviyorum arkadaş.. Bir de hatun yazmış olsun, biz erkekler beceremiyoz bu boku.. Ne işimiz var edebiyatla..

...Bu blog sahibi/sahibesiyle karşılaşabileceğin yerler?

Bok mu var karşılaşcaksınız benimle.. Görünce imza mı isticeksiniz? Aaa yok görünce hemen bileklerimizi kesip kanka olcaksak haftanın 2-3 günü gece 10-12 arası Nişantaşı'nda, 2-3 günü Taksim'de, arada bir Boğaziçi Güney Kampüs'te, Bebek'te ve Beşiktaş'ta görebilirsiniz.. Ama her daim Şişli'de denk gelebiliriz.. Tavsiye etmem, küfür sever bir bünyeyim..

Ahan da bittiiiiii.. Bu boku bana yediren başta Peri olmak üzere Ecem'i de en içten duygularımla öpüyorum(!)..

Selametle

18 Kasım 2009 Çarşamba

15 Kasım 2009 Pazar

Karşılaşma

"Özledin mi?" diyordu ya, aynı soru kendisine sorulsa ne diyeceğini bilmiyordu.. Aldığı cevap sessizlik oldu.. Bu sükût ikrardan mı yoksa inkârdan mı geliyordu, onu da bilmiyordu.. Uzun sessizlikten sonra "Ne düşünüyorum biliyor musun?" dedi çocuk, "Bence bir bok bilmiyorsun!..". Tıkandı kız. Çocuk ukalâ bir tonlamayla "Boşuna konuşmaya çalışma, dediklerin ancak dinlediklerim kadar olabilirler." dedi. Kız ne kadar utansa da başladığı noktaya geri dönmek istemiyordu, bunun için konuşması gerekiyordu; "Sen hataları hiç mi affetmezsin?". İşte bu tam da çocuğun beklediği laftı. "Hayatta hatalar olur ama hatalarla bir hayat olmaz..".

Hayal kırmakta üzerine olmayan çocuk dönüp gitti.. Çoğu kez kırdığı "hayal"i "hayat"a çevirecek o ufak bir çizgiydi..

6 Kasım 2009 Cuma

Senden sıkıldım blog. Son birkaç gündür ne bi ses veriyorsun, ne de güzel birşey okutuyorsun. Senle bir süre işim olmaz artık..

Hem daha yazmaya başlamam gereken bir hikaye var..

Selametle blogcan..

5 Kasım 2009 Perşembe

05-11-2009

"Perşembe günü ne yapılır ki?" deme. Güneşi gördüm, şımardım. Hemmen hazırlanıp Boğaziçi'nin çimlerine salıcam kendimi. Eski dostum da bugün İstanbul yolcusu zaten, hatta yoldadır şimdi. Bebek'e iner waffle yeriz önce. Sonra DonJon'da falan oturur, gezer tozar fink atarız, eskisi gibi.. Ordan gider Taksim'i görürüz heralde. Sonra akşam maç var..

Bakalım evdeki hesap çarşıya uyacak mı..

4 Kasım 2009 Çarşamba

Hassii...irrrr!

E: İşe yaramaz, hayırsız blog, gerçek, içten bir gülüş görmeyeli amma çok olmuş dimi lan..
B: Vayy.. Neler karıştırıyosun gene ayarsız yazar?
E: Hiç beee ne karıştırcam a.k. bilmiyorsun sanki..
B: Eee nerden çıktı ozaman şimdi bu? Salak mısın nesin git işine..
E: Olum öyle deme be, çok tatlıydı..
B: Bak sen iyice yedin kafayı bu Tekirdağ yaramıyor sana.. Demedi deme..
E: Mal mal konuşma silcem şimdi seni..
B: Senin oturum kapanmış sen hala silcem milcem.. Noldu len?
E: Gülmeye ihtiyacı olmayan bir güzelliği gülerken gördüm lan daha nolsun..
B: Söyle ona beni arasın ok mi?
E: Hassii...irrrr!
B: Aldatan aldanır, değer mi?
E: Aldanan aldatır..
B: Sallaaaa...


2 Kasım 2009 Pazartesi

Tekirdağ

Gene bir Tekirdağ yazısı, belki gereksiz..

Burada hayat benim boynumdaki iki güçlü elden başka birşey değil.. Aldığım her nefese birinin bedduası bulaşmış gibi, yapışkanı boğazda işbaşında. Uyuyup uyuyup da aynı güne kaç kere uyanabilir ki bir insan.. Sayısız.. Son günlerde deniz da çok koyu burada, çok dalgalı.. Açıkta bekleyen gemiler de 1 taneydi geldiğimde, şimdi 9. Yarınki gemilerden biri ben olacağım. Ya limanda, ya da demir almış, kaçmakta..

30 Ekim 2009 Cuma

Memories -4

I wont be around for a while.. I embedded a song just not to keep my secret* till I am back.

*Indeed, I would prefer to listen to the song when you are holding the microphone.

Pandoranın Kutusu -4

Kavruk dünyanın savruk çocuklarıyız biz.
Yamuk bakışımız var hayata.
Soluk hayallerimiz..
Düzensiz soluyoruz varlığı.
Elimizde tutuyoruz acıyı,
Bir maşamız bile yok!..

Bir rüzgarın salladığı kadar sallayabiliyoruz solgun yaprakları.
Gölgesiz kaçıyoruz, güven dolu korkulardan, gerçek acılara..
Dakikaları sayıyoruz durmalarını isterken..
Dalgalar da görüyor ama söndüremiyorlar,
Korkumuzdan yanıyoruz..

29 Ekim 2009 Perşembe

1 mimdir.. 2 mimdir..

Periyle eceme mim borcum var. Yazmakta gözüm var, yazmaya götüm yok.. Bekletiyorum ama unutmadım..

Memories -3

Şimdi biraz cesaret zamanı..

27 Ekim 2009 Salı

sOn

A:Belki kalsam daha iyi.
B:Belki gitsem daha iyi..
A:Varmışsın gibi yapma!
B:Varlığım yokluğuna denktir benim..
A:Belki sussam daha iyi olacak.
B:Belki konuşsam daha iyi olacak..
A:Haksızlığa uğramış gibi yapmazsan sevinirim!
B:Haklıymış gibi yapmazsan sevinirim..
A:Ne demek şimdi bu?
B:Belki birşey desem daha iyi..
A:Laf oyunu yapıyorsun.
B:Oyunlara laf katıyorsun.
A:Al işte! Devam ediyorsun..
B: Bitiyorsun!

26 Ekim 2009 Pazartesi

Buğulu ekşi, keskin gri

Yorgunluğun tadı var; ekşi.
Kırgınlığın rengi var; gri.
Hayalin görüntüsü var; buğulu.
Gerçeğin kokusu var; keskin..

20 Ekim 2009 Salı

20-10-2009

Nereden başlamalı bilemiyorum. Nerede bitireceğimi de bilemiyorum ya neyse.. Kolayları zorlaştırmakta üzerimize yok. Burası açık. Derdimiz açık olmayanlarla, kendi gizlediklerimizle.

Evet, farkındayım; hala gizliyorum. Gizlemeliyim.

Aslında bu yazı çok uzun ve hiç yazacak halim ya da isteğim yok.. Zaten ben yazsam, siz okusanız, hatta yorum yapsanız, anlayanınız kızsa ne olacak ki?.. Dinledim, söyledim, bekledim.

Bu konuda doğru yolu bulmadan konuşmasam, yazmasam daha iyi galiba.

Whatever

19 Ekim 2009 Pazartesi

Kayıp İlanı

Bugün itibariyle, sahipsiz bir yalan bulunmuştur. Kiminse kapının önündeki çöpten alması rica olunur.

Teşekkürlerimizle..

17 Ekim 2009 Cumartesi

Pas Geçiyorum

Bu gece çok keyifsizim. Yazacak çok şeyim var, yazmaya hiç isteğim yok.

In other words;

Yazmakta gözüm var, yazmaya götüm yok..

İyi geceler efenim..

17-10-2009

İlk önce Serram doğdu Tekirdağ'da. Kuzeninden yeğeni olan ilk insan olabilirim..

Sonra Baranımı gördüm yıllar sonra. Yılların yılı kılımıza bile dokunmamış bizim. Kaybettiği oyuncağı bulan mutlu çocuklar gibi oldum.

Sonra da Zaferimi evlendirdik bugün Üsküdar'da.

Herşeye rağmen güzel bir gün.. Yeğen kazandım, dost kazandım, yenge kazandım.

Bir de merakın pek iyi bir şey olmadığını öğrendim bugün. Ne gereği vardı ki..

16 Ekim 2009 Cuma

Yabancılaşma

Evden sallanarak çıktığım çok nadirdir. Yaka paça atarım kendimi sokağa. Üstümü başımı camlara bakıp düzeltirim, o derece!.. Evimin sokağı da öyle sakin bir sokak ki.. Camdan ihtiyar kadınlar, yanlarında kedileri, bu sakin sokağı izlerler sabahtan akşama.. Sokaktaki tek ekşın da budur zaten.. Bir de benim dışarı çıkışlarım işte..

Apartmanın kapısından çıktığım gibi hissettiklerimi zırvalıyım biraz da.. Sokak bukadar sakin olduğu için, kendimi boşluğa düşmüş gibi hissediyorum bir anda.. Usul usul süzülen uçağın türbülansa girdiğinden birden hızlanması gibi. Peki ya sonra? Türbülanstan çıkınca bir anda durulması gibi, yine..

Tamam tamam.. Cümlelerin içinde kaybolanlar için yeniden tasvir ediyorum. Hızların sıralaması aynen şöyle; tramplende ilerliyorum (hızlı), tramplenden atlıyorum (daha hızlı) ve havuza çakılıyorum (ha'siktir).

Çakıldıktan sonrası mühim asıl..

İlk yaptığım aniden durup etrafıma bakmak, istemsiz. Hemen tanıdık şeytan zırvası "Ne işim var lan benim burda?!"..

Hakikaten ne işim var lan benim burda?

Mutlu muyum? Rangers'dan 3 yemiş Celtic taraftarı kadar..
Rahat mıyım? 32 beden kot giymiş Damla kadar. bknz
Huzurlu muyum? İsrail'deki Mescid-i Aksa kadar.

Beni yaşadığım bu toprağa ve hatta bu coğrafyaya bağlayan hiç birşey yok. Bunu demek kolay birşey değil. Ama halâ buradayım işte.. Bu ironi "Kimim ben?" dedirtse de hemen arkasından, "Asıl siz kimsiniz ulan! Ne arıyorsunuz çevremde?!" deyiveriyorum. İşte benim yabancılaşmam aynen böyle oluyor. Çevrem bir anda soluyor, insanıyla, kedisiyle.. Öyle mal gibi kalakalıyorum.

Sonra..

Sonra çalan kornayla korkup, edilen küfürle çileden çıkıyorum tabi..

Enteresandır, o an yabancılaşmam bitiyor..


Memories -2

15 Ekim 2009 Perşembe

İş Görüşmesi

Neye uyandığıma emin olmadığım bir sabahın ışıltısına kanarken gözlerim, uykuya sırtını dönmüş bir nankör gibi yataktan kalkıp, 'My name is Ercan, Ercan A..... ' edasında giyinip, geleceğimin zıplama basamaklarından biri olacağına inandığım işin mülakatına gidiyorum..

İçimde bir korku.. 'Bu iş olanağından ne bekliyorsunuz?' diye sorarlarsa; 'Ben hayattan birşey beklemezken sizden mi beklicem! pehh..' demekten, 'Firmamıza ne katabilirsiniz ki?' dediklerinde; 'Belki bir hiçim ama size hiçliğin huzurunu getirebilirim!..' diye çemkirmekten çekiniyorum..

Yavaş yavaş taksiye binme zamanı geliyor.. Korkmuyorum ütülü pantolonumun kırışmasından.. Hayat, itina ile ütülenmiş fakat pis taksilerde kırışan bir pantolon gibi gelmeye başladı gözüme..

Hayatım kırışmış, pantolonumun kırışıklıarına laf edenlere üzülecek değilim ya..

Memories -1

14 Ekim 2009 Çarşamba

Pandoranın Kutusu -3

Ne son günahtır bu,
kalbimi delen
Ne de son arzudur,
avuçlarımdan kayıp giden..

Sadece son damlaydı,
damarlarımda akan
Son hayaldi,
karanlıkta kaybolan..

Ercan'dı giden,
yani; elimde kalan son "BEN"

Günün parçası

7 Ekim 2009 Çarşamba

Bu Bir SMS Kaydıdır

"Teknolojinin hayatı kolaylaştırmasını seviyorum galiba. Bu blog bile..." bıdı bıdısını yapmıcam. Fazlasıyla yalan.. Hayatı kolaylaştırdığını düşünenler, "iyi"yi de kolaylaştırdığını sanma gafletine düşenlerdir. İyi zordur. Kolay olana biz genelde kötü diyoruz. Yani, meâlen, herşeyi bozmaya bir an bile yeterken, yapmak zaman ve emek alır. Zaman ve emek, sabır gerektirir. İşte tüm bu heba edilen zamanın, sabrın ve emeğin içine bir dakikada edebilirsiniz. Bunu farkedenlerin çoğu, "Bir dakikada yıktığım gibi, yapmasını da bilirim" edasına mı bürünüyorlar nedir benim hayatımda.. Yok ya! Artık o kadar kolay değil.. Kolay olduğu zaman kıymetini bilmeyenler, şimdi ne kadar zor olduğunu en iyi öğrenecek olanlardır.. Haketmek lazım! Bazen beni bile..

Okuyun - Sorun - Yardım edin

Ne hayatın oyunları biter, ne de çıkardığı zorluklar. Ama bazı anlar vardır, "L" harfini duymadan leblebileri çoktan yemiş, sindirmiş, hücrelerinize yollamışsınızdır bile.. Bu da onlardan biri. Bir kedi yavrusunun kaybettiği gözü, elimiz kolumuz yerindeyken, kendimizden neler kaybettiğimizi fazlasıyla gösterip, gözüme sokup, gözümü çıkarmaya yetti de arttı bile..

Çoğumuzun baktığı ama aslında görmediği, şanssız yavrularından biriydi bahsettiğim kedi yavrusu. Nora onu "görüp", ilgilenene kadar. Nora almış, veterinere götürmüş, gözüne de baktırmış, temizliğiyle de ilgilenmiş, tutmuş bir kedisi daha varken evine götürmüş (ki çoğunlukla büyük kediler, evlerine sonradan gelen ufaklıklarını yalayıp, evi gezdirmezler). Nora'nın başladığı bu güzelliğe devam edecek birine fazlasıyla ihtiyacı var bu kediciğin.

Yazının linkini, Nora'nın izniyle, aşağıya ekliyorum.

http://norawashere.blogspot.com/2009/10/yine.html


Girin bir okuyun lütfen. Kediciği görün. Belki bakmak isteyecek, belki bakabilecek birini bulacaksınız.

"Bir tanesini kurtarsak ne olacak, sokaklarda sürüyle!" diye düşünmeyin. Hele bir tanesini kurtarın, bari bir tanesini..

Nora'ya teşekkür ediyorum. Geçen gün Puck-Robin, bugün Nora.. Yarın öbür gün umarım ben..

Alacağım olası bir iyi haber çok şey ifade ediyor. .

Pandoranın Kutusu -2

Mecnun Leylasına kavuştuğunda ne demiş olabilir?

d(-_-)b

Yeni bir playlist e ihtiyacım var. Uzun zamandır dinlediğim listeden çok sıkıldım.

6 Ekim 2009 Salı

Hüzün

Unutamamak hüzündür,
Yaralar kanar durur..
Hüzün insanda sükûttur,
Kanın damarda kurur..

Pandoranın Kutusu -1

Şuur kayboldu.
Rüzgârlar esiyor güneyden..
Güneşin sıcaklığı nedir ki!
Hissin gitti tenimden..

5 Ekim 2009 Pazartesi

Uykusuzluk

Lanet gibi bir durum olmaya başladı. Hocalara hacılara gidip okutucam kendimi dayanamayıp. Menopozlu teyzeler gibi sabaha kadar yatağın içinde dönüp durmaktan yorgun kalkıyorum her sabah.. Sonrasında da baş ve göz ağrısı. Bugün kapalı havada amele kırocanlar gibi güneş gözlüklerimi çıkartmadan gezdim, çıkartamıyorum ki..


Not: Uykusuzluğun yaptığı kafayı da hiçbirşey yapmıyor..

Ölüm vs. Pişmanlık

Ölüm ve pişmanlık karşılıklı iki pencereden birbirlerine bakıyorlarmış. Birbirlerine bukadar çok benzemelerine ikisi de çok bozuluyormuş. Birbirlerinden nefret ettiklerini çok iyi bilen pişmanlık dayanamamış;

Pişmanlık:

-İyisiyle kötüsüyle, bu güzel insanlara nasıl kıyabiliyorsun?

Ölüm:

-Kıymak da ne demek! Ben görevimi yapıyorum! Asıl sen kendine bak, insanları ne hale getirdiğinin farkında değil misin?

Pişmanlık:

-Ben napıyorum ki? İnsanlar herşeyi kendi kendilerine yapıyorlar! Hem ben ne yapabilirim, hayat çok acımasız! Herşeyin bir bedeli var..

Ölüm:

-Ama ben hayat değilim, ölümüm. İşte buyüzden de adilim! Evet doğru, benden sonra insan cehenneme gidebilir, ama eğer iyi bir insansa cennete de gidebilir. Peki ya senden sonra.. Söyle, senden sonra cehennemden başka birşey var mı!?

Mecburen

Vazgeçmek kolay mı öyle! Tabii ki bir sürü sıkıntısı, acısı, getirisi, götürüsü, görüntüsü, işleyişi, bedeli, falanı, filanı olacak.. ,

Vazgeçmek, vazgeçilmek.. Bir farkı olduğunu düşünenler yanılıyorlar. Sonuç aynı, tadı farklı.. Dolayısıyla hangi tarafta olduğumuzdan ziyade, sırada bekleyen en yeni "yapmamız gereken"in ne olduğuna karar vermektir önemli olan.

İşte benim bugünümün olayı da bu.. Yeni "bıdı bıdı"lar bulmam gerek. En önemli bıdı bıdım da yeni bir mutluluk ve heyecan bulmak olmalı diye karar verdim (Kararlar vermekte üstüme yoktur).

Maalesef kolay kolay mutlu olan ya da heyecanlanan biri değilim artık. Elimdeki bir karış boyundaki, sarılı turunculu kupamdan farkım yok bu heyecan konusunda. En son heyecanımı bir hatırlıyım.. Hmm.. Yaz başında tatile gitmişti. Sanki çok yorulmuş gibi..

Güneşin önüne bulutların geçip durduğu, sıkıcı bir İstanbul gününde, parlayan bir heyecan bulabilme ihtimali düşük..

Belki de beni bu cezbediyor..

4 Ekim 2009 Pazar

Puck-Robin'e Teşekkürlerle

Es geçmiş olabilecek herkes için, blog yazarının izniyle, okunması ve okutulması gereken bir yazı.

http://puck-robin.blogspot.com/2009/09/yazklar-olsun.html


Teşekkürler Puck-Robin

30 Eylül 2009 Çarşamba

Mola

Cuma akşamına kadar Tekirdağ'a gitme kararı aldım, durduk yere.. 3 gün mola.. Ama döndükten sonra ' "Sensizlik Günlüğüm"e başlama' kararımı da çıkarıverdim buruşturup buruşturup tıktığım çekmeceden.

Bakalım dönene kadar daha ne saçma kararlar alcam =D

3 gün kafanızı dinleyiniz efendim..

Selametle

29 Eylül 2009 Salı

?

Bu kadar saçmalığı bir araya getirip, buna hayat diyebilip de nasıl yaşıyoruz?

Söyle

Sen gittin,
Artik gecem gündüzüm bir..
Uyurken rüya görmemek nasil bir boşluksa,
Sensizken uyanık olmak da öyle..
Tablolara bakıyorum boş boş,
Aynalardan siliniyorum..
Hayat su gibi; kokusuz.
Renkler de soluyor bu kış güneşinde..
Kan mı damladı en masum mektuplara?
Haykırışım bu sessizlik,
Anaforlar sakin..
Hani sonsuzluk saklıydı içimizde!?
Ya biz, hani nerede?
Hüznün sevince,
Pişmanlığın kedere yanmasını gördük biz,
Nerde şimdi o sol göğsümüzdeki hayvanın içindeki giz?
Diyorsun ki; "Gel saklanalım hayata.".
Peki, ya iki yabancı da yabancıysa aşklarına?
Deger mi bu gözyaşlarına?
Ah kalbim kansa keşke sahte bir tebessüme..



Kozadan çıktım diye kelebek mi oldum, söyle!
Filizlendim diye çiçek mi açtım, söyle!
Nasıl yaşarım ben şimdi bu şehirde?
Öldüm diye bittim mi sandın, söyle!

28 Eylül 2009 Pazartesi

Ver iz may yazma isteği?

Okumayı uzun zaman önce bıraktım. Yani yeni birşeyler okumayı. 7. kez okuduğum kitabı 8. kez okumayı artık okumak şeklinde isimlendirmek aptalca.. Bu yüzden olsa gerek, artık yazasım da gelmiyor. Dinliyorum.. Şarkı, şiir, haber, fıkra.. Bazen yolda yürürken esnafı dinliyorum; esnaf muhabbetine oldum olası meyilim vardır.. Dinlemenin beni yormadığını farkettim.. Belki sustuğumdandır.. Bu blogları zar zor yazmamın tek nedeni de yazıyor olmak değil aslında, nedeni çok başka. Şehiriçi belediye otobüsünde sessizce oturup, empeüç pileyırımı açmadan insanları dinlemek bir öğreti gibi geliyor artık, salak saçma.. Son günlerdeki fetişim bu. Tavsiye edilir..

23 Eylül 2009 Çarşamba

59

Çok karışık bir bayram oldu.. Hep geçtiğim sokaklardan hiç taşımadığım bir özlemle geçişlerimde saplanan okların tüylerinde baş harfin vardı, özenle işlenmiş.. İlk kez geriye dönmek istedim, yıkmamak için.. Slow-motion vazgeçişlerim olmadı değil. Bukez teğet geçmeyen 'doğru' parçalarım böldüler fikir çemberlerimi.. Bayram tek nedeni değil bu afacan şarkıya takılıp kalmamın.. Cümlelerce itirafım var, sessiz harfler yığını olarak kalacak.. Bu şehirden acilen uzaklaşmam lazım.. Az kaldı.. Sonrası; aynı keşmekeş..











17 Eylül 2009 Perşembe

Bayram ile aile reaksiyona girer mi?

Bayram günlerinde aile daha aktif olmakla birlikte bulduğu her akrabayla reaksiyona girebilmektedir. Bayramın 1. günü saat ilerlemeye başlayıp da aile büyümeye başlayınca bendeki sterik etkisini göstermeye başlar. Saatler geçtikçe daha inaktif olan bu çocuk ananesinin baklavasıyla yeniden etki gücünü arttırmak suretiyle bayramın 2. ve 3. gününü geçirebilmektedir..

Bu akşam bayram yolculuğu var memlekete.. 1 hafta sonra şekerlerle dönerim.

Herkese İyi bayramlar.. Çocuklara şeker vermeyenleri bayramdan sonra sıra sopası beklerrr..

Hoşçakalın.

15 Eylül 2009 Salı

Gece

Nedir bu kibrin? Yıldızlarını sökerim lan senin!

14 Eylül 2009 Pazartesi

15 Eylül Salı

Yarın için biraz gerginim. Tamam, yalan söylüyorum. Çok gerginim. Verdiğim bir söz var ve tutabilmek için biyolojimi, psikolojimi ve hatta kimyamı zorluyorum. Her emeğin bir karşılığı olduğuna eminim. Ama bu karşılığı ne zaman alacağım konusunda artık sabırsızım. Yarın görmek istiyorum emeklerimin gölgesini.. Yoksa güneş ensemde boza pişirecek..

13 Eylül 2009 Pazar

Karşıkmakarı

Kafam öyle karışık ki; kelimeleri yanyana dizip cümle oluşturamıyorum. İnsanların 'hayat'ı büyütüp büyütüp kendilerini küçültmeleri karşısında sussam susamıyorum, gülsem gülemiyorum, acısam üzülüyorum. İnsan verdiği her değeri kendinden eksilterek veriyor ya, artık selam bile veresim 'kalmıyor'.

Kelimelerden cümle kurdum ama cümlelerden bir yazı çıkartamadım. Buna da şükür.

Not: Salı'dan sonra bir nefes, Çarşamba'dan sonra bir ferahlık.. İşte bunları bekliyorum..

12 Eylül 2009 Cumartesi

Nereye?

Hayatımın, bundan birkaç ay öncesinde düşündüğüm yerlerden çok daha farklı noktalara ilerlediğini itiraf edebilcek kadar cesur buldum bugün kendimi. Günlerin rüzgâr etkisi bu olsa gerek.. Tahmin etmediğim bahçelerde tahmin etmediğim bir rahatlık buldum. Nehirlere ters yüzmekten vazgeçmem dönüm noktasıydı galiba.. Şimdi deniz yakın, görür gibiyim. Ozaman daha büyük kulaçlara hazırlanmalıyım. Ama şimdi rafting zamanı..

Devam..


10 Eylül 2009 Perşembe

Güzel Eylül

Gerçekten mağdur olduğum nadirdir. Bu da onlardan biri. Ama umrumda değil. Buna rağmen, hayatımda bu kadar şeyin iyi gittiği dönemler sayılıdır. 2 bilemedim 3.. Nazar değmesin, galiba halimden memnunum. Eylül 20 den sonra çok daha iyi olacağına eminim. Eğlenceye devam :)

not: yeni bir playlist e ihtiyacım olduğunu farkettim..

2 Eylül 2009 Çarşamba

Allah Uykumu Kabul Etsin..

Rüyadan uyanmayı sevmiyorum. Aynen rüyaya dalmayı sevmediğim gibi.. Gene bir uykudan uyanma vakti geldi.. Önce bi uyku sersemliği yaşarım.. Sonra camda derin bir nefes alır, kahvaltılık bişeyler atıştırır, başka bir rüyaya dalana kadar zaman öldürürüm. Nehir gibi akıp giden bir rutin.. Rutinlerde rafting yapmaya çalışan bendeniz..

25 Ağustos 2009 Salı

"ve" ile başlanmaz!..

Ve gökyüzünün sırrını çözdü küçük çocuk
Artık gök gürültüsü duymayacaktı
Bağırdı bulutlara, "Yeter!"
Yağmur yağmaya başladı..
Ufaklık da gökyüzü de ağlıyordu sanki
Dolduruyorlardı birbirlerini, birer kadeh gibi..

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Fısıltı

Çok iyi biliyorum ki giden geri dönmez. Dönen aslında giden kişi değildir çünkü. Farklı bir bakışı, farklı bir duruşu, farklı bir kokusu, farklı bir varlığı, farklı bir yokluğu olur.. Bunlar için gider zaten insan.. Peki ya kalan kime kalır? Kendi kendine..

21 Ağustos 2009 Cuma

Ramazan İkilemi

Kendimi bu Ramazan ayında dünyevi şeylere verdim.. Çok güzel bi dünya ya.. O bakımdan..

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Seyyar-E

Saçlarının yaktığı her hangi bir geceydi,
Ve ben her hangi bir-i idim gecelerin içinde..
Yürüyorduk ya hani o gece,
Sen yürümüyor koşuyordun, o yüzden aramızdaki bu mesafe..

.
.
.

Gece kadar siyah bakıp,
Yıldızlar gibi parlak gülüyordun ya;
O yüzden hiç bir tan vaktinin kibriti değmez umuduma..
Yanındakinden başka..

16 Ağustos 2009 Pazar

Loading..

Henüz yazacak kadar dolmadım..

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Ağustos Sıcakları..

Çok sıcaktı bugün; çok şeyi buharlaştırdı bende(n)..

11 Ağustos 2009 Salı

Face of Lost

Zaman geçerken her yeni gün yeni bir boncuk ekliyor kayıp yüzler tesbihime.. "Ya sabır" çekmekle geçiyor günüm.

6 Ağustos 2009 Perşembe

Gözlerin görmediği

Allah'ın yanımda olduğunu hissettiğim bir gün geçirdim.. Ama çok derinden..

Yanımda olana yakınım..

E.A

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Bazen

Gereksiz bir yorgunluk bu.. Omuzları düşüren, duruşu bozan da budur zaten.. Hep aynı şeye bakmanın gözleri bozmasıyla eşdeğer..

Vazgeçmenin ağırlığı muhakkak vazgeçilenin ağırlığından fazladır. Ama sorun değil..

Dün gece çok garip bir geceydi.. Takvime nasıl kaydedeceğimi bilemedim. Telefon elde uyuyakalmanın hissiyatı hoş, sabah boş uyanma hissiyatı ekşi..

Garip rüyaların istilasından uyanarak zafere koşuyorum, gördüklerimi unutarak da kutluyorum..

Yem olmak için fazla büyüğüm.. Yemlemek için fazla bezgin.. Oyunlarla devam edenlere oyuncak lazım. Oyuncaklara da çocuklar..

Aslında, hem iyi hem kötü, demek istediğim çok şey var. Ama insanlar yanılır.. Başa dönelim; gereksiz..

E.A.

3 Ağustos 2009 Pazartesi

Haftasonunun ardından

Aklıma gelen ilk kelime; "yorgun". Bedenen, zihnen, ruhen.. Bir çok konunun beni zorlamasının üstünü yeğenimin düğünü bile örtemedi.. Öngörülerinin doğru çıkması çoğu kez bir lanet gibidir sıradan insanlara.. Özellikle benim kadar sıradanlar için..

Cuma gecesi kına gecesi vardı.. Cumartesi düğün, Pazar mevlüt. En güzeli hangisiydi bilemiyorum. Aklım okadar dağınıktı ki.. Vücudumun 100% ü herşeyin ortasında, aklımın 50% si herşeyin dışındaydı.. 1%i araba kullanıyordu, 2%si yemek yiyordu durmadan, 10% u yeğenlerimle uğraşıyordu, 5%i eksikleri tamamlıyordu %bilmem kaçı bilmem ne yapıyordu.. Galiba bu yüzden %bilmem kaçım Tekirdağ'da kalmamı istersen geriye kalanı İstanbul'a kaçıyor durmadan..

Neyse..

Düngece 5 saat süren bir yolculuktan sonra ancak evime varabildim. Bu bana böyle bir haftasonudan sonra yapılabilecek en büyük kötülüktü.. Birkaç günü sadece dinlenerek geçirmem gerekecek..

Vücudu dinlendirmesi kolay da.. Gerisi zor geliyor.. Düşünmek uyumaktan zor geliyor ama uyku kaçıyor düşünce kaçmıyor..


**************

Askerlik olayım benim için farklı bir boyut almaya başladı.. Bir silinme dönemi gibi algılamaya başlıyorum.. (bknz: fading away) Gidip gelicem ve birçok hayat parçasından silinmiş olucam gibi bir düşünce oluştu.. Sanırım şeytan askere biran önce gitmem için aklımı çelmeye çalışıyor..


**************

Yakında uzun bir tatile giriyorum.. Plan oluşturmam gerek. Gitmem gereken bir yer var. İçten içe çağrılıyorum sanki.. İçim gidiyor, dışım.. Dışımsa bambaşka yerlerde. İçi dışı bir olmayanlara içimin gitmesine müsaade yok artık.. Dışım nereye içim oraya bundan sonra..

E.A.
03/08/2009

1 Ağustos 2009 Cumartesi

01/08/2009

Tekirdağ'da düğün keyfi.. Herşey güzell =)

28 Temmuz 2009 Salı

Eski - Yeni - Eskimeyen Yeni - Yıllanmış Yeni - Yenik Eski - Eksik Yeni

"çok rüzgar esiyor, uçamıyorum." dedi sivrisinek.


rüzgar yapraklar için değil miydi?

içimden bir ses "olur mu hiç! rüzgar bulutlar içindir. gölge taşır, yağmur taşır, kar taşır!" deyiverdi, şaşırdım.


gökyüzünde haklıydı..

ayaklarım yere basıyordu. yere değen ayaklar için bulut hayal, yağmur hayat, kar eğlence ve huzur demektir.


ne hayal kuruyordum, ne adam gibi yaşıyordum, ne de huzurlu bir eğlenceydim..


kendimi biran sivrisinek gibi hissettim.

uçabiliyor olsam sivrisinek olmak koymazdı ya, aklımın bile kanatları kalmamıştı.


kanatsız, akılsız, hayatsız..

rüzgar saclarımı dağıtıyor. saçlarımı dağıtan aklımı karıştırıyor..


"çok rüzgar esiyor, düşünemiyorum."

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Haftasonunun ardından..

Yorgun ve uykusuzum. Haftaya böyle başlamayı sevmiyorum, özellikle öğleden sonra askeri şubeye gidip yoklamamı yaptıracakken.



Nehirlere ters yüzerken buluyorum sürekli kendimi.. Askerlik mevzuu da aynı bu şekilde. Fazlasıyla yorulduğumu itiraf edecek kadar yoruldum.. O derece yani..



Bir de düğünümüz var yakında.. 4 gün sonra, gerçekten yakin.. Dayı olmak kolay değil, yakışıklı olmam lazım. Eldeki malzemeyle bu herzaman kolay olmuyor.. Ama ısrarlıyım, düğünde yeğenim kadar yakışıklı olup sünnet çocuğu-kirve birlikteliği nekadar dikkat çekici olabilir göstericez (göstereceğiz yazmak çok bayık geldi)..



Bir de hiç istemediğimiz şeyleri yapmak durumunda kalırız bazen.. Bu haftasonu böyle şeyleri yaparak geçmese de düşünüp, konuşarak geçti.. (bknz: gene nehirlere ters yüzmek)



Belki ben de biraz salmalıyım kendimi.. Akıntı keyifli bile gelebilir..



E.A.

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Misâl

Rüzgâr eser de, sivrisineğin başı döner ya.. Öyleyim.

25/07/2009

23 Temmuz 2009 Perşembe

23/07/2009

Hayatıma harika bir gece ekledim. Bunun için teşekkür etmem gerek.

Bir de alışmaktan korkmasam..

19 Temmuz 2009 Pazar

Gayet sakin..

Bu ne kendini beğenmişlik!.. Ne ki?.. Ne var elinde? Hiç.. Küçük tepeleri yaratanlara büyük tepelerden gülerek bakıyorum artık ben.. Şımarıklar yalnız kalmaya mahkumdur ve ben artık kimsenin yalnızlığını paylaşmıyorum..
(bknz: Hayatı okeye 2. aramakla geçen insan)
Kendini "nimet" zannedenlerin "niyet"ini çözebilmiş değilim.. Ki şükürler olsun nimetsiz de değiliz.. Bir gün benim de burnum bu kadar kalkarsa, hiç düşünmem, ameliyatla indirtirim..

Best Regards!

E.A


.
.
.
.
Eeee nerde kalmıştık :) Kalmaya(!) gerek yok, devam..

Alfabe

Harfler.. Şunlar.. Bunlar.. Bla bla bla..

Kaybedecek vaktim yok..

Next?..

17 Temmuz 2009 Cuma

Eciş Bücüş

Yeni bir heyecanım var, yarım yamalak..
.
.
Az buçuk umudum var, elleri buruşuk..
.
.
Bir ses var kulağımda, kesik kesik..
.
.
Bir suret var belleğimin gözünde, en güzel yeri silik..
.
.
Bu tad dilimde, belli belirsiz..
.
.
Siyaha beyaz karışmış, ama ben hala siyahı seviyorum. Beyaz da siyahın gölgesi olur ancak..


E.A

16 Temmuz 2009 Perşembe

Ara(dabi')

Yine eskisi gibi..

15 Temmuz 2009 Çarşamba

uYu - uYan

Dün geceye dair güzel sözler biriktiriyorum "hatıra" klasörümde. Şifreledim dosyaları; parola "susmak>söylemek" .

.
.
.
.
.

Uyku beynin acil çıkış kapısı, uyanmak firara mola..








.
..
...
....
.....
....
...
..
.

12 Temmuz 2009 Pazar

Özgür-lük

Birşeyi yapabilmek özgürlük değil, cesaretmiş.. Birşeyi yapmayınca anladım.. (bknz: no "sound of freedom", "silence of THE freedom")

P.S Şu sıralar hayatın ritmi tam da istediğim gibi.

E ozaman şerefe!..

7 Temmuz 2009 Salı

5 Temmuz 2009 Pazar

CısTakCısTak

Eve girince huzurlu olmak güzel birşeymiş. Bugün uzun zaman sonra kırıksız döküksüz attım kendimi evime.. Bir kere daha ölümü sadece izleyecek kadar yakınından geçtiğim için mi, yoksa yanlış yaptığım hissine kapıldığım için mi bilmem, hüzne sıkınya falan yetecek kadar çok zamanım kalmadığı kaanatına vardım.

Şöyle bir düşününce; hayatımda sevgi denen pembe uyuşturucuyu nezaman bir kenara bıraktıysam asıl eğlencenin ozaman başladığını farketmek çok da zor olmuyor. O halde ağır gelmese bile sırta batan yüklerden kurtulma vaktidir..

Oturup kendime 3 dakikada tüm bir hafta için eğlence temalı bir program yapabiliyorum hala.. Beynimin içinde disco topları dönüyor, flaşörler patlıyor.. Uyumadan öncesine dair hatırladığım son şey gülüşemeler olsun istiyorum. İnsanlar sadece eğlence için arasın beni, yine, eskisi gibi..

Yarın Pazartesi.. Başlasın bakalım..

2 Temmuz 2009 Perşembe

ucundan accık

yeğeninin pipisini kesmek için tekirdağa gitti.

bknz: zamanın mola verdiği anlar

1 Temmuz 2009 Çarşamba

İç savaşlar ve kübizm

Braque, Picasso, Miro ve Dali' den Ercan'a.. Her 'iç savaş' bir çeşit kübizme temel oluşturuyor.. Dali gibi zamanın plazma halini damarlarımda değil, belleğimin en kuytu gölgelerinde bile hissediyorum. Braque'nin açısızlığıyla bükülmüş dünyaya bakarken ,elinde tahta kalemi, Cervantes'e ilişiyor gözlerim. Miro'nun geometrisini çiziyor kelimelerim ve Picasso gibi kendi içime karışıyorum günlerdir. Bu iç savaşta ilk kurşunu hangi 'ben' sıktı, önemli mi?..

30 Haziran 2009 Salı

470

470 mi!? biraz abartı olmuş sanki..

29 Haziran 2009 Pazartesi

O-yuncu

Ağır ağır kapanan bir çift gözle açıldı perde.
Oyun o gözlerde, perde bahane..
En çıplak gözlerde en masum oyununu oynadı oyuncu.
Bomboş salonda ağladı, beyhude..
Salonda yükselen sessizlik şahane..


28 Haziran 2009 Pazar

Gece, ben ve sen

Geceye 'ben'i sordum,

bana 'sen'i gösterdi..

Geceye 'sen'i sordum,

'gün' doğuverdi..

25 Haziran 2009 Perşembe

! vs. ?

Tüm ünlem isaretlerini soru isaretlerine saplamak istiyorum!..
.
.
.
.

Cyborg falan oldugumu sananlar yaniliyorlar.. Aslinda çok daha beteriyim. Ama ,galiba -daha emin degilim çünkü-, bu kez anlayamadigim bir kirginlik ve üstünü örtemedigim bir kizginlik var isin içinde. Nerden girdi ki içine, degil mi ama..
.
.
.

Çok uzun süre sabitledigim fikirlerimi kipirdatti bu ikisi tepkimeye girip. Her zaman içindekinin tersini yapan bEn, gene böylesi bir yola girmeye karar verdi bu gece. Hep namlunun ucunda durmaktansa bu kez arkasina geçmeye karar verdi gibi sanki -evet, bunda da emin degilim çünkü-.

.
.
.
.

Her seyi rafa koyup askere gitmeye karar verdim. Sessiz, sakin, kör, sagir ve dilsiz aylar.. Senden, benden, ondan bundan uzak onca zaman.
.
.
.

Vatana millete hayirli olsun.

16 Haziran 2009 Salı

Z-aman

Zamanın ilerlemesiyle gene, birkez daha, çok kereler, istinasız haklı çıkmanın dayanılmaz sancısı.. Serin sulardan kızgın kumlara atlamak gibi.. Kağıdın, sayfaları çevirirken, parmağımın üst kısmını zarifçe kesmesi gibi.. En sevdiğim tatlıdan kocaman bir ısırık aldığımda üzerinde olduğunu farketmediğim arının refleksle sokması gibi.. Evimde en sevdiğim biblonun elimden yanlışlık düşüp en zayıf ayak tırnağımı mosmor etmesi gibi.. En sevdiğim tablonun sahte çıkması gibi.. En sevdiğim ruhun bedenine mezar toprağını acele acele atmam gibi.. Yıllardır beklediğim an geldiğinde acı acı çalan alarmla uyanmam gibi.. Tam arayacakken şarjımın bitmesi gibi..

6 Haziran 2009 Cumartesi

Kontrol

Hersey kontrol altında.
Gördüğüm hersey benim görmek istediklerim. İzinsiz seslere sağır kulaklarım. Abdülhamid kelimelerim var, gazetelerde bile görmediğim..

Her ateş yakmıyor ki elimi hatta her meyve lezzetli de değil. İstemediğim zaman gölgem bile yok olur benim, hatta ciğerlerim karbondioksiti salmaz, zehirlenirim. Ama kalbim iznim olmadan duramaz tabiki de..

Sol tarafımı felç ederim bazen. Canım piknik yapmak istediğinde güneş açar, kelebekler bile zamansız uçuşurlar. İstediğim zaman dolunayda güneşlenirim ben, yıldızları kuyruklarından çekmedikçe kaymazlar. Buzlarım yüz derecede bile erimez, ormanlarım hiç yanmaz. Ben vurmadıkça insanlar ölmezler, ben öpmedikçe sevmezler.

Sen baharı hiç göremezsin mesela benim kalbim atmadıkça. Parmakların bile kütlemez ben sıkmadıkça. Çocuklar ağlamaz tabiki de, anneler kötü olamaz. Yollar açılır ben gezmeye çıktığım zamanlarda, ışıklar hep yeşildir.

Sıcakladığımda hemen bir bulut üflerim kendi üstüme ama yağmur yağdırtmam sen de ıslanmayacaksan.

Çiçekler bile açmaz ben bal yemek istemedikçe. Bal peteklerim üçgendir benim, fantezi işte..

Kanım mordur ciğerlerim yeşil. Gözlerim ışıksız da görür, kalbim sensiz de atar..

5 Haziran 2009 Cuma

Yanıyoruz

Kavruk dünyanın savruk çocuklarıyız biz
Yamuk bakışımız var hayata
Soluk hayallerimiz..
Düzensiz soluyoruz varlığı
Elimizde taşıyoruz acıyı
Bir maşamız bile yok!..

Bir rüzgarın salladığı kadar sallayabiliyoruz solgun yaprakları
Gölgesiz kaçıyoruz güven dolu korkulardan, gerçek acılara
Dakikaları sayıyoruz durmalarını isterken
Dalgalar da görüyor ama söndüremiyor
Korkumuzdan yanıyoruz!..

19 Mayıs 2009 Salı

"Karma" karışık

Doğru olanı bildiğimiz halde bile bile yapmadığımız çok olur. Pizza yemeye gittiğiniz yerde spagetti yersiniz ve iğrençtir.. Aslında pizza yemeliydiniz, çok iyi bilirsiniz.. Sinemaya gerilim filmi izleyemeye gidip, afişine güldüğünüz gerzek Amerikan gençlik filmine gidersiniz ve bitmesi için dakikaları sayarsınız.. Bu durum diğer filmi daha "gidilesi" yapar ama o yanlış tercihten sonra hemen diğer filme girmezsiniz..

Neden onu seçtiğinizi bilmediğiniz şaraplar hep kötü çıkar.. Yıllardır kullandığınız parfümü almaya gidip de evinize getirdiğiniz farklı bir parfümün kokusu hep çok az kalıcıdır..

Peki neden? Hiç mi hergün gittiğimiz yolun haricindeki "diğer yol" daha kısa olmaz?..

Böyle salak düşüncelerden sonra Karma Felsefesi'ne inanıp herşeye "Evet" diyen, ona buna sırıtan soluk bir kişilik olasım geliyor.. Gökkuşağının rutini ve 'olmazsa olmaz'larına isyan eden sefil bir gölge misali..

Aksiyonlar hep bir hissiyat getiriyor beraberinde.. Görünenin ardındaki 'görünmez'i farkedebilecek kadar akıllı değilsem bu bana gerçekliğin zorbalığı değil de ne!..


Sanırım adalet ve naiflik aramaya hakkım olan son şeyler. Peki ya yalnızlık ve zaaflar hakkım değil mi? Hiçbirşey göründüğü gibi değilken insanların "gördüm" dediği ve arkasındaki ne ola ki?..



Bir hayaleti öldürdüm düngece.. Hayalden bir hapise attılar.. Gölgeden bir gardiyanın süzüldüğü rüzgardan mahkumların yanına.. Soğuktu ve kalabalık.. Çözüm basit; hayaletlerden, gecelerden, hayallerden, gölgelerden ve rüzgarlardan uzak durmak.. Sadece "gerçek" olsa yeter..

17 Mayıs 2009 Pazar


Sabahtan kalmaydım dünakşam.. Gözleri sağır, mantığı kısır, darası ağır, uzunu kısa dakikalar..

İçine kuş kaçmış bir korkuydu samimiyetim.. Çölde şükran duyulan kaktüsün dikenleri beni kanatır..

Gece yıldıza gebe, yıldız kaymaya.. Hangi çürümüş dilekle harcanacak ne önemi var!..

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Kaybederken Sevmek

Kaybederken de sevmek.. Bu salakça bir alışkanlık olma yolunda mazoşistlik buudları katıyor hayatıma. Gerçi son birkaç sene hep bu durumun devinimlerinin gölgesinde geçmedi mi..

Bugece Fener, yarın bir tekil, öbürgün kendim.. Farkı yok..

Bu durum atlı karıncanın rutini gibi artık.. Online bir rüyada elektrik kesintisi yarın sabah..

Kocaman açık bir ağızla esneyen bir gecede tek bir şarkı dönüp duruyor..

Bu grogi halimin son dakikaları.. Artık uyuyorum..

12 Mayıs 2009 Salı

Fikrimdeki Diken


Fikrimdeki dikendir adının baş harfi, sessizler seslileri boğarken.. Belleğimin çığlığı gözlerimde yankılanır, bomboş.. artık noktaların virgül kadar hükmü yok, cümlelerim hep küçük harfle başlarken.. hurdaya dönüşmüş hayaller gibidir dünler, bugünler yarınlara koşarken.. ben kırmızıda hep dururum yollar boşken ve yeşili hiç sevmem sana yönelmemişlerken..

11 Mayıs 2009 Pazartesi

U - Turn

Sandım ki dün akşamlıktı kızgınlığım.. Sabah gene dün sabahki gibi uyancam.. Yok öyle birşey.. Nedense daha kötü uyandım.. Dün akşam aklımdan geçen her ne varsa hala oldukları yerde dönüp durmaktalar..

Geçen hafta vardığım "kötü olduğum" kararından sonraki öze dönüş çabaları çok komik geliyor şimdi.. If you don't have to do something, you have to do nothing..

Kazanmaya çalıştığım insanların çok gün öncesinden kayıp, kayıp insanları kazanma çabasının da salakça olduğunu sanırım bininci kez falan vuruyor insanlar yüzüme.. Thanx a lot!!


Evet, sonuç olarak neymiş; en yakınından bi u dönüşü sırtımdaki gereksiz yükten beni kurtarırmışşş.. Gözümün gördüğünden başka birşey düşünmek yok yine.. Taaaki salak gibi yeniden kör olana kadar..

Her gün 1 gün..
Her hafta 7 gün..
Her ay 30 gün..
Her yıl 365 gün..
yani; her yıl 365 tane bugün.. Her yılın özüne; "bugün"edir dönüşüm..
İşte şimdi eller havaya..

With Best Wishes









yeni telefonum -->nophone

11 senedir cebimde salak bir aletle dolaşıp duruyorum.. Bazen 2 tane bile oldular.. Bugün evden çıkarken gözüme ilişti yatağın üstünde. Umursamadım bıraktım orda.. Sabahtan beri ne rahatım. Galiba bundan sonra telefonumu ev telefonu gibi kullancam.. Her çaldığında yaşattığı hayal kırıklığı yok..

memnuniyetle..

10 Mayıs 2009 Pazar

Tekirdağ Yorgunu

Defolu bir günün ardından yamalı bir pazar gecesi..
.
.
.
Tekirdağ'da geçen bir 24 saat çok şey hatırlatıp çok şey unutturabiliyor..
.
.
.
.
.
Hep "sollama" derdindeki insanları düşündüm "sağa çekip"..
.
..
.
.
Kayıplarla ayıpların birbirine karıştığı bir günün gecesi uyuyup sabah işe gitmek..
bknz: çatlaklara sıva çeken duvar ustası..
.
.
.
.




4 Mayıs 2009 Pazartesi

Dünya Devi


125 ülkede, 325 ofiste 22000 çalışan..
En yakın rakibinin 2 katı büyüklüğünde..
Forbes listesinde yaşağıdı düşüşten sonra 107. sırada..
Her yıl birsürü ödül..
470 ten fazla gemi..


ve daha bir sürü istatistik..


işte dünya devi böyle olunuyor..


ama saatlerdir sistemleri çalışmıyor..


İşte Türkiye'de ancak bukadar dev olunabiliyor..

4 saattir telefonum susmuyor.. çatlıcam..

Derbi Güzeli

Adam çirkinin önde gideni..

Koca sene insanı kahretti durdu..

Yığınla paraya mâl oldu..

Semih gibi adamın yedek oturmasına neden olup taraftarı sinir etti..

Ama gelin görün ki dün geceki derbinin güzeli de o..

İğrenç sakallarıyla, huzurlarınızda.. Gûzia

3 Mayıs 2009 Pazar

Dönülmez Akşamın Pazarı

Pazar sabahlarım hep cumartesilerimi düşünmekle geçiyor.. Bu işte bir sorun olduğu açık. Problemimizin baş harfı "E" tabiki dE.. Her gecenin Eflatun, her sabahın mor olduğu dönemi kapama zamanı gElmiş.