Gene aynı konuyu irdeleyeceğim.
Kötü bir geçmiş, iyi bir geleceğe edilen bir ihanet midir? Pes ediyorsanız eğer, EVET!.. Pes etmiyorsanız eğer, hayattaki en pahalı şeyin, tecrübenin, bedelini ödediğinize sevinebilirsiniz.
"E bukadar mı yani?". Hayır, tabi ki değil. Şimdi level 2 ye atlama zamanı. Hadi biraz çabalayalım.. Çünkü yıkılan çok şey vardır, kendinizde bile.. Çevrenizdekileri, geçmişinizdekileri hiç saymıyorum bile..
"Önce hayatınızdaki insanlara güven aşılamalısınız" gibi saçma laflar etmeyeceğim. Artık kim güvenir ki size?.. Yeterince hayal kırıklığı yaratmış, hatta beddua bile almışsınızdır, ne güveni!..
Önce uzun süredir gözlerinizi kaçırdığınız kendinize bir bakın bakalım, neye benziyorsunuz? Gördüğünüz şey karakterinizdir. Ve karakter üzerinde değişiklikler yapılabilecek birşeydir. Bakmayın "Karakterim bu benim ağbi, değişir mi hiç!" safsatalarına. Komik şeyler bunlar..
Karakterinize baktığınızda ilk görmeniz gereken şey "umut"tur. Çünkü pes etmediyeseniz umudunuz aynen yerinde duruyor demektir. Umut insanın tan vaktidir. Bilin ki güneş doğacak. Doğduğunda sizde neleri aydınlatacağına karar verin bir an evvel.
Mutlaka gerekli özürleri dileyip, gerekli teşekkürleri edin. Evet, bu çok öncelikli.. Çünkü bu ikisi kabul etmekle eş anlamlıdır. Kabul edin ki değiştirin..
Sonra sıra geliyor zayıf halkaları güçlendirmeye. En zayıf halkanız kadar güçlüsünüz çünkü.. Eğitimse eğitim, sağlıksa sağlık, görünüşse görünüş, işse iş.. Her ne kadar normlara inanmasanız da, inandığınız kulvarları yaratmanın yolu, var olan kulvarları kullanıp, kendi kulvarınızı yaratabilecek duruma gelmelisiniz. "Ne demek lan bu şimdi!". Şöyle diyeyim; bar bar gezmeyi seviyorsanız, kimsenin bundan şikayet etmemesi için barda harcayacağınız parayı güzel güzel kazanıyor olmanız gerek. Nüdist iseniz eğer, tek başınıza evde yaşayabilecek sosyal ve maddi duruma ulaşmanız gerek. Uzun lafın kısası, her ne yapmak istiyorsanız, onu yaparkenki zamanınızın haricindeki vaktinizi kapatmak istediğiniz ağızların söylediklerini kısmen yapmanız gerekli. Vazgeçmek durumunda değilsiniz hiçbirşeyden, ama belki azaltmak zorundasınız..
İnsanoğlu aslında cep telefonu gibidir. İstediğiniz "application"ı kendinize yükleyebilirsiniz. Bedeli biraz uğraş ve sabırdır. Ödemelisiniz..
Son nokta. Geçmişi düşünüp, hayıflanıp, hala o günlerdeymişsiniz gibi kendinize eziyet edip, kendinize en büyük haksızlığı birinci elden sizin yapmamanız gerek. Sigarayı bırakmış eski bir bağımlının, sanki hala durmadan sigara içiyormuş gibi, durmadan kendine kızıp durması gibi birşeydir bu. Oysa o ara ciğerleri kendini yenilemekle meşguldur..
Hayatınızın ciğerlerini yenileyin, göreceksiniz; derin bir nefes alacaksınız..
27 Haziran 2010 Pazar
18 Haziran 2010 Cuma
Uyku Kaçması Saçmalamarı Gibi Bir Durum İşte..
Gene bir faili meçhule kurban gitti uykum.. Oysa bütün bütün içtiğim hapların yarısı işe yarasa, şimdi kelime kovalamak yerine rüya kovalıyor olurdum..
Hani "Dertlerimiz olmasa, koca dünyayı ufacık mutluluklarımızla nasıl doldururduk.." hesabı, kelimeler olmasa, koca geceyi ufacık uykucuklarla nasıl doldururdum..
Aklımda kalan son "ben"i de kovalasam, yeni düşünceler ne getirirdi acaba bana? Bir köpeğin salyasından damlayan bir nefis? Yaptıklarımın gölgesinde kalan "yapamadıklarım"? Ya da harıl harıl yanan bir ateşe durmadan atılan odunlar gibi birbiri ardına gelen dakikalar..
Bazen aklım bulanıklaşıyor böyle gece vakti uyanıverdiğimde. Neredeyim? Hangi zamandayım? Kanepe mi bu yattığım, ranza mı yoksa büyük bir yatak mı? Hangi tarafım sol ? hangi tarafım sağ? Hangi yanım felçli gibi uyuşuk? Hangi yanım gözüm?
İşte tam bu düşüncelerin üşüştüğü vakit zaman pıtılaşıyor sanki. Hayat, damarlarımı tıkıyor. Tıkanık damarlarımdan kan gitmeyen günlerim teker teker ölüyor.. Tam gelecegim intihar edecekken, geçmişim gelip intikamını alıveriyor..
Ne işi var bu düşüncelerin aynamda? Her tan vaktinde gözlerimin altındaki halkalara oturmuş neyi bekliyorlar?..
Siz hiç "zaman çıkmazı"na girdiniz mi? Bazı geceler olur, saat 3'ten 4'e geçmez.. Sanki günler geçer ama o 1 saat geçmez.. Saate bakarsınız, uyur uyanırsınız, kalkar işersiniz, müzik açar uyuyakalırsınız, gene uyanırsınız, bir bakmışsınız hala saat 3ü bilmem kaç geçiyor. Yok yalan, aslında geçmiyor.. İşte ben bu çıkmaza birkaç günde bir uğrarım.. Gündüzleri uyanıkken kısalan ömrüm, gece uyanıkken uzuyor sanki..
İşte tam şuan, içi boş bir çerçeve, acısız bir ölüm, kokusuz bir ten gibi. Ne kadar da boş..
Hava da leş gibi sıcak. Sırtımın sağ tarafında, ortaya yakın bir yerden tek bir damlanın süzülüşünü hissediyorum, adı ter. O da ne yapsın.. Tuzunu alıp gidiyor işte..
Bu arada 10 dakika falan bekledim bu aklıma geleni yazmamak için ama o galip geldi.
Rüzgarların cilvesine aldandın
Gül dalındaa pervasızca sallandın
Dikenlerine battın sen hep
Kendi kök yollarının
Ve hep gölgesinde kaldım ben
Aslında hiç olmayanın..
Yazmaktan sıkıldımm
Hani "Dertlerimiz olmasa, koca dünyayı ufacık mutluluklarımızla nasıl doldururduk.." hesabı, kelimeler olmasa, koca geceyi ufacık uykucuklarla nasıl doldururdum..
Aklımda kalan son "ben"i de kovalasam, yeni düşünceler ne getirirdi acaba bana? Bir köpeğin salyasından damlayan bir nefis? Yaptıklarımın gölgesinde kalan "yapamadıklarım"? Ya da harıl harıl yanan bir ateşe durmadan atılan odunlar gibi birbiri ardına gelen dakikalar..
Bazen aklım bulanıklaşıyor böyle gece vakti uyanıverdiğimde. Neredeyim? Hangi zamandayım? Kanepe mi bu yattığım, ranza mı yoksa büyük bir yatak mı? Hangi tarafım sol ? hangi tarafım sağ? Hangi yanım felçli gibi uyuşuk? Hangi yanım gözüm?
İşte tam bu düşüncelerin üşüştüğü vakit zaman pıtılaşıyor sanki. Hayat, damarlarımı tıkıyor. Tıkanık damarlarımdan kan gitmeyen günlerim teker teker ölüyor.. Tam gelecegim intihar edecekken, geçmişim gelip intikamını alıveriyor..
Ne işi var bu düşüncelerin aynamda? Her tan vaktinde gözlerimin altındaki halkalara oturmuş neyi bekliyorlar?..
Siz hiç "zaman çıkmazı"na girdiniz mi? Bazı geceler olur, saat 3'ten 4'e geçmez.. Sanki günler geçer ama o 1 saat geçmez.. Saate bakarsınız, uyur uyanırsınız, kalkar işersiniz, müzik açar uyuyakalırsınız, gene uyanırsınız, bir bakmışsınız hala saat 3ü bilmem kaç geçiyor. Yok yalan, aslında geçmiyor.. İşte ben bu çıkmaza birkaç günde bir uğrarım.. Gündüzleri uyanıkken kısalan ömrüm, gece uyanıkken uzuyor sanki..
İşte tam şuan, içi boş bir çerçeve, acısız bir ölüm, kokusuz bir ten gibi. Ne kadar da boş..
Hava da leş gibi sıcak. Sırtımın sağ tarafında, ortaya yakın bir yerden tek bir damlanın süzülüşünü hissediyorum, adı ter. O da ne yapsın.. Tuzunu alıp gidiyor işte..
Bu arada 10 dakika falan bekledim bu aklıma geleni yazmamak için ama o galip geldi.
Rüzgarların cilvesine aldandın
Gül dalındaa pervasızca sallandın
Dikenlerine battın sen hep
Kendi kök yollarının
Ve hep gölgesinde kaldım ben
Aslında hiç olmayanın..
Yazmaktan sıkıldımm
13 Haziran 2010 Pazar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)