30 Ekim 2009 Cuma

Memories -4

I wont be around for a while.. I embedded a song just not to keep my secret* till I am back.

*Indeed, I would prefer to listen to the song when you are holding the microphone.

Pandoranın Kutusu -4

Kavruk dünyanın savruk çocuklarıyız biz.
Yamuk bakışımız var hayata.
Soluk hayallerimiz..
Düzensiz soluyoruz varlığı.
Elimizde tutuyoruz acıyı,
Bir maşamız bile yok!..

Bir rüzgarın salladığı kadar sallayabiliyoruz solgun yaprakları.
Gölgesiz kaçıyoruz, güven dolu korkulardan, gerçek acılara..
Dakikaları sayıyoruz durmalarını isterken..
Dalgalar da görüyor ama söndüremiyorlar,
Korkumuzdan yanıyoruz..

29 Ekim 2009 Perşembe

1 mimdir.. 2 mimdir..

Periyle eceme mim borcum var. Yazmakta gözüm var, yazmaya götüm yok.. Bekletiyorum ama unutmadım..

Memories -3

Şimdi biraz cesaret zamanı..

27 Ekim 2009 Salı

sOn

A:Belki kalsam daha iyi.
B:Belki gitsem daha iyi..
A:Varmışsın gibi yapma!
B:Varlığım yokluğuna denktir benim..
A:Belki sussam daha iyi olacak.
B:Belki konuşsam daha iyi olacak..
A:Haksızlığa uğramış gibi yapmazsan sevinirim!
B:Haklıymış gibi yapmazsan sevinirim..
A:Ne demek şimdi bu?
B:Belki birşey desem daha iyi..
A:Laf oyunu yapıyorsun.
B:Oyunlara laf katıyorsun.
A:Al işte! Devam ediyorsun..
B: Bitiyorsun!

26 Ekim 2009 Pazartesi

Buğulu ekşi, keskin gri

Yorgunluğun tadı var; ekşi.
Kırgınlığın rengi var; gri.
Hayalin görüntüsü var; buğulu.
Gerçeğin kokusu var; keskin..

20 Ekim 2009 Salı

20-10-2009

Nereden başlamalı bilemiyorum. Nerede bitireceğimi de bilemiyorum ya neyse.. Kolayları zorlaştırmakta üzerimize yok. Burası açık. Derdimiz açık olmayanlarla, kendi gizlediklerimizle.

Evet, farkındayım; hala gizliyorum. Gizlemeliyim.

Aslında bu yazı çok uzun ve hiç yazacak halim ya da isteğim yok.. Zaten ben yazsam, siz okusanız, hatta yorum yapsanız, anlayanınız kızsa ne olacak ki?.. Dinledim, söyledim, bekledim.

Bu konuda doğru yolu bulmadan konuşmasam, yazmasam daha iyi galiba.

Whatever

19 Ekim 2009 Pazartesi

Kayıp İlanı

Bugün itibariyle, sahipsiz bir yalan bulunmuştur. Kiminse kapının önündeki çöpten alması rica olunur.

Teşekkürlerimizle..

17 Ekim 2009 Cumartesi

Pas Geçiyorum

Bu gece çok keyifsizim. Yazacak çok şeyim var, yazmaya hiç isteğim yok.

In other words;

Yazmakta gözüm var, yazmaya götüm yok..

İyi geceler efenim..

17-10-2009

İlk önce Serram doğdu Tekirdağ'da. Kuzeninden yeğeni olan ilk insan olabilirim..

Sonra Baranımı gördüm yıllar sonra. Yılların yılı kılımıza bile dokunmamış bizim. Kaybettiği oyuncağı bulan mutlu çocuklar gibi oldum.

Sonra da Zaferimi evlendirdik bugün Üsküdar'da.

Herşeye rağmen güzel bir gün.. Yeğen kazandım, dost kazandım, yenge kazandım.

Bir de merakın pek iyi bir şey olmadığını öğrendim bugün. Ne gereği vardı ki..

16 Ekim 2009 Cuma

Yabancılaşma

Evden sallanarak çıktığım çok nadirdir. Yaka paça atarım kendimi sokağa. Üstümü başımı camlara bakıp düzeltirim, o derece!.. Evimin sokağı da öyle sakin bir sokak ki.. Camdan ihtiyar kadınlar, yanlarında kedileri, bu sakin sokağı izlerler sabahtan akşama.. Sokaktaki tek ekşın da budur zaten.. Bir de benim dışarı çıkışlarım işte..

Apartmanın kapısından çıktığım gibi hissettiklerimi zırvalıyım biraz da.. Sokak bukadar sakin olduğu için, kendimi boşluğa düşmüş gibi hissediyorum bir anda.. Usul usul süzülen uçağın türbülansa girdiğinden birden hızlanması gibi. Peki ya sonra? Türbülanstan çıkınca bir anda durulması gibi, yine..

Tamam tamam.. Cümlelerin içinde kaybolanlar için yeniden tasvir ediyorum. Hızların sıralaması aynen şöyle; tramplende ilerliyorum (hızlı), tramplenden atlıyorum (daha hızlı) ve havuza çakılıyorum (ha'siktir).

Çakıldıktan sonrası mühim asıl..

İlk yaptığım aniden durup etrafıma bakmak, istemsiz. Hemen tanıdık şeytan zırvası "Ne işim var lan benim burda?!"..

Hakikaten ne işim var lan benim burda?

Mutlu muyum? Rangers'dan 3 yemiş Celtic taraftarı kadar..
Rahat mıyım? 32 beden kot giymiş Damla kadar. bknz
Huzurlu muyum? İsrail'deki Mescid-i Aksa kadar.

Beni yaşadığım bu toprağa ve hatta bu coğrafyaya bağlayan hiç birşey yok. Bunu demek kolay birşey değil. Ama halâ buradayım işte.. Bu ironi "Kimim ben?" dedirtse de hemen arkasından, "Asıl siz kimsiniz ulan! Ne arıyorsunuz çevremde?!" deyiveriyorum. İşte benim yabancılaşmam aynen böyle oluyor. Çevrem bir anda soluyor, insanıyla, kedisiyle.. Öyle mal gibi kalakalıyorum.

Sonra..

Sonra çalan kornayla korkup, edilen küfürle çileden çıkıyorum tabi..

Enteresandır, o an yabancılaşmam bitiyor..


Memories -2

15 Ekim 2009 Perşembe

İş Görüşmesi

Neye uyandığıma emin olmadığım bir sabahın ışıltısına kanarken gözlerim, uykuya sırtını dönmüş bir nankör gibi yataktan kalkıp, 'My name is Ercan, Ercan A..... ' edasında giyinip, geleceğimin zıplama basamaklarından biri olacağına inandığım işin mülakatına gidiyorum..

İçimde bir korku.. 'Bu iş olanağından ne bekliyorsunuz?' diye sorarlarsa; 'Ben hayattan birşey beklemezken sizden mi beklicem! pehh..' demekten, 'Firmamıza ne katabilirsiniz ki?' dediklerinde; 'Belki bir hiçim ama size hiçliğin huzurunu getirebilirim!..' diye çemkirmekten çekiniyorum..

Yavaş yavaş taksiye binme zamanı geliyor.. Korkmuyorum ütülü pantolonumun kırışmasından.. Hayat, itina ile ütülenmiş fakat pis taksilerde kırışan bir pantolon gibi gelmeye başladı gözüme..

Hayatım kırışmış, pantolonumun kırışıklıarına laf edenlere üzülecek değilim ya..

Memories -1

14 Ekim 2009 Çarşamba

Pandoranın Kutusu -3

Ne son günahtır bu,
kalbimi delen
Ne de son arzudur,
avuçlarımdan kayıp giden..

Sadece son damlaydı,
damarlarımda akan
Son hayaldi,
karanlıkta kaybolan..

Ercan'dı giden,
yani; elimde kalan son "BEN"

Günün parçası

7 Ekim 2009 Çarşamba

Bu Bir SMS Kaydıdır

"Teknolojinin hayatı kolaylaştırmasını seviyorum galiba. Bu blog bile..." bıdı bıdısını yapmıcam. Fazlasıyla yalan.. Hayatı kolaylaştırdığını düşünenler, "iyi"yi de kolaylaştırdığını sanma gafletine düşenlerdir. İyi zordur. Kolay olana biz genelde kötü diyoruz. Yani, meâlen, herşeyi bozmaya bir an bile yeterken, yapmak zaman ve emek alır. Zaman ve emek, sabır gerektirir. İşte tüm bu heba edilen zamanın, sabrın ve emeğin içine bir dakikada edebilirsiniz. Bunu farkedenlerin çoğu, "Bir dakikada yıktığım gibi, yapmasını da bilirim" edasına mı bürünüyorlar nedir benim hayatımda.. Yok ya! Artık o kadar kolay değil.. Kolay olduğu zaman kıymetini bilmeyenler, şimdi ne kadar zor olduğunu en iyi öğrenecek olanlardır.. Haketmek lazım! Bazen beni bile..

Okuyun - Sorun - Yardım edin

Ne hayatın oyunları biter, ne de çıkardığı zorluklar. Ama bazı anlar vardır, "L" harfini duymadan leblebileri çoktan yemiş, sindirmiş, hücrelerinize yollamışsınızdır bile.. Bu da onlardan biri. Bir kedi yavrusunun kaybettiği gözü, elimiz kolumuz yerindeyken, kendimizden neler kaybettiğimizi fazlasıyla gösterip, gözüme sokup, gözümü çıkarmaya yetti de arttı bile..

Çoğumuzun baktığı ama aslında görmediği, şanssız yavrularından biriydi bahsettiğim kedi yavrusu. Nora onu "görüp", ilgilenene kadar. Nora almış, veterinere götürmüş, gözüne de baktırmış, temizliğiyle de ilgilenmiş, tutmuş bir kedisi daha varken evine götürmüş (ki çoğunlukla büyük kediler, evlerine sonradan gelen ufaklıklarını yalayıp, evi gezdirmezler). Nora'nın başladığı bu güzelliğe devam edecek birine fazlasıyla ihtiyacı var bu kediciğin.

Yazının linkini, Nora'nın izniyle, aşağıya ekliyorum.

http://norawashere.blogspot.com/2009/10/yine.html


Girin bir okuyun lütfen. Kediciği görün. Belki bakmak isteyecek, belki bakabilecek birini bulacaksınız.

"Bir tanesini kurtarsak ne olacak, sokaklarda sürüyle!" diye düşünmeyin. Hele bir tanesini kurtarın, bari bir tanesini..

Nora'ya teşekkür ediyorum. Geçen gün Puck-Robin, bugün Nora.. Yarın öbür gün umarım ben..

Alacağım olası bir iyi haber çok şey ifade ediyor. .

Pandoranın Kutusu -2

Mecnun Leylasına kavuştuğunda ne demiş olabilir?

d(-_-)b

Yeni bir playlist e ihtiyacım var. Uzun zamandır dinlediğim listeden çok sıkıldım.

6 Ekim 2009 Salı

Hüzün

Unutamamak hüzündür,
Yaralar kanar durur..
Hüzün insanda sükûttur,
Kanın damarda kurur..

Pandoranın Kutusu -1

Şuur kayboldu.
Rüzgârlar esiyor güneyden..
Güneşin sıcaklığı nedir ki!
Hissin gitti tenimden..

5 Ekim 2009 Pazartesi

Uykusuzluk

Lanet gibi bir durum olmaya başladı. Hocalara hacılara gidip okutucam kendimi dayanamayıp. Menopozlu teyzeler gibi sabaha kadar yatağın içinde dönüp durmaktan yorgun kalkıyorum her sabah.. Sonrasında da baş ve göz ağrısı. Bugün kapalı havada amele kırocanlar gibi güneş gözlüklerimi çıkartmadan gezdim, çıkartamıyorum ki..


Not: Uykusuzluğun yaptığı kafayı da hiçbirşey yapmıyor..

Ölüm vs. Pişmanlık

Ölüm ve pişmanlık karşılıklı iki pencereden birbirlerine bakıyorlarmış. Birbirlerine bukadar çok benzemelerine ikisi de çok bozuluyormuş. Birbirlerinden nefret ettiklerini çok iyi bilen pişmanlık dayanamamış;

Pişmanlık:

-İyisiyle kötüsüyle, bu güzel insanlara nasıl kıyabiliyorsun?

Ölüm:

-Kıymak da ne demek! Ben görevimi yapıyorum! Asıl sen kendine bak, insanları ne hale getirdiğinin farkında değil misin?

Pişmanlık:

-Ben napıyorum ki? İnsanlar herşeyi kendi kendilerine yapıyorlar! Hem ben ne yapabilirim, hayat çok acımasız! Herşeyin bir bedeli var..

Ölüm:

-Ama ben hayat değilim, ölümüm. İşte buyüzden de adilim! Evet doğru, benden sonra insan cehenneme gidebilir, ama eğer iyi bir insansa cennete de gidebilir. Peki ya senden sonra.. Söyle, senden sonra cehennemden başka birşey var mı!?

Mecburen

Vazgeçmek kolay mı öyle! Tabii ki bir sürü sıkıntısı, acısı, getirisi, götürüsü, görüntüsü, işleyişi, bedeli, falanı, filanı olacak.. ,

Vazgeçmek, vazgeçilmek.. Bir farkı olduğunu düşünenler yanılıyorlar. Sonuç aynı, tadı farklı.. Dolayısıyla hangi tarafta olduğumuzdan ziyade, sırada bekleyen en yeni "yapmamız gereken"in ne olduğuna karar vermektir önemli olan.

İşte benim bugünümün olayı da bu.. Yeni "bıdı bıdı"lar bulmam gerek. En önemli bıdı bıdım da yeni bir mutluluk ve heyecan bulmak olmalı diye karar verdim (Kararlar vermekte üstüme yoktur).

Maalesef kolay kolay mutlu olan ya da heyecanlanan biri değilim artık. Elimdeki bir karış boyundaki, sarılı turunculu kupamdan farkım yok bu heyecan konusunda. En son heyecanımı bir hatırlıyım.. Hmm.. Yaz başında tatile gitmişti. Sanki çok yorulmuş gibi..

Güneşin önüne bulutların geçip durduğu, sıkıcı bir İstanbul gününde, parlayan bir heyecan bulabilme ihtimali düşük..

Belki de beni bu cezbediyor..

4 Ekim 2009 Pazar

Puck-Robin'e Teşekkürlerle

Es geçmiş olabilecek herkes için, blog yazarının izniyle, okunması ve okutulması gereken bir yazı.

http://puck-robin.blogspot.com/2009/09/yazklar-olsun.html


Teşekkürler Puck-Robin